Ayasofya’nın altında yatan gizli miras! ‘Bizi bekleyen sürprizleri henüz bilmiyoruz’

“`html

Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 1500 yıl önce, dünya tarihinin en önemli yapılarından biri yeniden inşa ediliyordu. Savaşlar, isyanlar, depremler ve mimari hatalar nedeniyle iki kez çökerek tahrip olan büyük kubbe, tarihi bir ibadethaneye yakışmayan bir hal almıştı. Bu kilisenin üçüncü kez inşa edilmesi gerekiyordu ve tüm zorluklara rağmen ayakta kalmayı başardı. İstanbul, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarına ev sahipliği yapmış kadim bir şehir olarak, Ayasofya’yı korumayı başarmıştı. İstanbul’un fethinden sonra camiye dönüştürülen yapının, Mimar Sinan tarafından dış duvarlarına eklenen payandalar sayesinde zamanla eğilen ve kaymaya başlayan kubbesi desteklendi; bu sayede üçüncü bir çöküş önlendi. Ayasofya, 1500 yılı aşkın tarihi boyunca çevresinde ve içinde birçok gizem barındırıyor. Farklı medeniyetlerin izleri, kültürel değişimler ve çevresindeki mezarlarla bu yapı, her araştırmada tarih bilimine yeni bir sayfa açıyor. Ayasofya’nın sırları, bilime acil ihtiyaç duyuyor. Özellikle de 1600 yıllık Roma mirası, Ayasofya’nın altındaki tünellerde yatarken! Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, yakında ziyarete açılacak tünelleri ve mezar odalarını Milliyet.com.tr’ye anlattı.

‘AYASOFYA, GİZEMLERDEN DAHA FAZLA BİLİME İHTİYAÇ DUYUYOR’

Ayasofya, tarih boyunca pek çok ilginç bilgi ile dolu ve nesilden nesile aktarılan büyüleyici bir yapı. Yapının zamanla değişen işlevi, onun değerini hiç azaltmadı. Bu durum, farklı din, dil ve irkten insanların gönlünde bir taht kurmasına neden oldu. Viking notları, Venedik Cumhuriyeti’nin 41. Doçesi Enrico Dandolo’nun mezarı ya da ‘Hızır’ın parmağına işaret eden duvar izleri, hepsi çeşitli medeniyetler için önemli unsurlar. Ancak her adımda yeni bir tarih ve gizem keşfetseler de Ayasofya’nın gerçekten ihtiyaç duyduğu bir şey var: bilim! Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, yapının altındaki tünellere 5 yıl önce inerek tarihi yeniden aydınlatmak için çalışmalara başlamıştı. O günlerde tünellerde biriken zamanla oluşan kirli hava, hareket özgürlüğünü kısıtlıyordu. Ancak, şu günlerde temizlenip ziyarete açılacak olan bu tünellerin tarihi önemi hakkında Prof. Dr. Hasan Fırat Diker bilgiler verdi. Diker’e göre, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin yer altındaki yapıları, sadece belgesel ve kurmaca anlatılara konu edilemeyecek kadar ciddi bir değer taşıyor.

“Bence buradaki asıl ilginç nokta, Ayasofya’nın yer altı yapılarının neden bu kadar ihmal edildiğidir. İstanbul’un merkezinde, bu kadar önemli bir anıt eserinin altyapısının gerekli önemi görmemiş olması oldukça kayıptır. Bu durum, ilgisizlik ve meraksızlıkla açıklanabilir. 5 yıl önce Bakanlık izniyle, Ayasofya’nın yer altı yapılarının üç boyutlu mimari belgelemesi için yaptığımız çalışmayı, o dönemin müze müdürünün desteği ile gerçekleştirip, ekip arkadaşlarımızın özverili çabalarıyla ilerletebildik. Yer altı yapılarının önemi, sadece belgesele veya hikayelere konu olamayacak kadar ciddidir. Temizlik ve onarım çalışmalarına halkın bilgilendirilmesi ilerledikçe devam edecektir. Ayasofya’nın gizemleri ve efsanelerinden çok, bilimsel bir ilgi ve sürekli bakıma ihtiyacı var.” – Prof. Dr. Hasan Fırat Diker

‘TAVANLARDAKİ ÇÖKMELER ÜZEYARISINDAN GÖZLEMLENİYOR’

Ayasofya, tarih boyunca birçok kez hasar görmüştü. 558 yılında meydana gelen büyük bir deprem, yapıya büyük zarar vermiş ve kubbesinin çökmesine yol açmıştı. Ayasofya’nın güçlendirilmesi için yaptığı payandalarla Mimar Sinan, yapılarında genellikle drenaj kanalları ya da tünel gibi bölüm açmayı prensip edinmiştir. Ayasofya’da da benzer yapılar mevcuttur. Ancak, bu tünellerin tamamı altyapı amacıyla inşa edilmemiş olabilir. İstanbul, üç imparatorluğa ev sahipliği yaptığı gibi, Ayasofya’nın kurulduğu topraklar da 1600 yıl boyunca bir miras taşımaktadır. Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, temizlenecek tünellerin çoğunun dar ve alçak olduğunu belirterek ergonomik olarak ziyarete uygun olmadığını vurguladı. Bu tünellerin içinden ilerlemek, çoğunlukla sürünerek mümkündür.

“Yapıldıkları dönemde sadece ilgilinin su künklerini döşemesi düşüldüğünden, çok küçük bir kesit alanına sahipler. Diğer bir kullanım amacı olma olasılığı düşük. Ancak atrium altındaki mahzenler dolmuş olsalar dahi, oldukça geniş yapılar. İçlerinde yer alan molozlara rağmen, bu yapıların temizlenmesi sonrasında daha etkileyici bir görüntüye sahip olacağını düşünüyorum. Mevcut Ayasofya’dan çok daha öncesine ait olan hipoje yapısı, üst yapısıyla birlikte temizlendiğinde, çok özel bir tarihi eser ortaya çıkacak ve Ayasofya’nın yanı sıra İstanbul’un çok katmanlı güzelliklerini bir kez daha gözler önüne serecektir.” diyen Prof. Dr. Diker, yer altındaki yapıların bazı bölgelerinde hasar gördüğüne işaret etti. Prof. Dr. Diker, tünellerin yapım amacı ve sahip oldukları ‘tarihe’ dair şunları ifade etti:

“Tavanlardaki döşeme kaplamalarında yer yer çökme görülen bu tünellerin bakım ve onarımı, hem yapının güvenliği hem de iklimlendirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Ayasofya’nın yer altı alanları yüzyıllardır ihmal edildi. İçleri moloz ve arkeolojik kalıntılarla dolmuş olan bu alanların temizliği ve restorasyonu, mimarlık tarihi ve arkeoloji açısından çok değerli bir çalışma olacak. Bu dolgu alanlardan Ayasofya’nın ve İstanbul’un tarihine ışık tutacak birçok arkeolojik bulgunun çıkabileceğini düşünüyorum. Ayasofya’nın eşsiz altyapısının bakımı, yapının nefes alabilmesi için olumlu bir katkı sağlayacaktır. Bu çalışma, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Ayasofya Müzesi Müdürlüğü arkeologlarının denetiminde gerçekleştirilecektir.”

TÜNELLERDE GİZLİ SÜRPRİZLER VAR MI?

Benzer şekilde, Mısır’ın binlerce yıllık Piramitleri’nde olduğu gibi, 1600 yıl önce Roma’da da mezar odaları inşa ediliyor ve önemli şahsiyetler burada defnediliyordu. İstanbul’un tarihi toprakları, mezar odalarına ve yer altı yapılarının barındıran bir yer. Ayasofya’nın bulunduğu topraklarda, geçmişte tüneller ve Roma mezarlıkları varmıştı. Bugün Sultanahmet Meydanı’nın altında kalan tarihi hipodrom ve gizli yapılar gibi, Ayasofya da sürprizlerle dolu bir tarih hazinesi olabilir. Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, Ayasofya’nın altındaki tünellerde ziyaretçileri nelerin beklediği konusunda da bilgi vererek, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Ayasofya’nın alt yapısı çoğunlukla mevcut yapının inşasıyla birlikte oluşturulmuştur. Ayasofya’yı çevreleyen ve altından geçen tüneller, su isalesi, yağmur suyunun tahliyesi ve iç mekânın havalandırması amacıyla yapılmıştır. Oldukça dar olan bu tünellerde rastladığımız antik su künkleri, kullanım amaçlarını doğruluyor. Günümüzde Ayasofya’ya giriş yapılan alanda, süs havuzunun bulunduğu ve günümüze ulaşmamış atrium yer alıyordu. Bu havuz için gerekli su, yer altındaki tüneller aracılığıyla sağlanıyordu. Bunun dışında, üst yapısı artık mevcut olmayan atriumun altyapısı ve mahzenleri var. Ayasofya ile imareti arasında bulunan ve hipoje olarak bilinen mezar yapısı 4’üncü yüzyıla ait. Bu Roma dönemi mezar yapısının, sonradan yanmış ilk Ayasofya’nın yapıldığı dönemde inşa edilmiş olması mümkün. Hipojenin üzerindeki çift katmanlı mermer döşeme, gün ışığına çıkmayı bekliyor. Dolgu malzemesiyle kaplı yer altı alanlarından daha fazla bilgi edinmeye devam edeceğiz. Ne tür sürprizlerle karşılaşacağımız henüz bir muamma. Ancak bu yapıların temizlenip ziyarete açılması, İstanbul’un kültür ve turizmi açısından önemli kazanımlar sağlayacak. Hem yerel hem de uluslararası kamuoyu açısından, Ayasofya’nın altı kadar üstü de ilgi uyandıracaktır.”

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir