Prof. Dr. Şükrü Ersoy: “Marmara Denizi’nde İki Gerilimin Olduğu Ara Mutlaka Birleşecek, 7’den Büyük Bir Deprem Verecek
15 mins read

Prof. Dr. Şükrü Ersoy: “Marmara Denizi’nde İki Gerilimin Olduğu Ara Mutlaka Birleşecek, 7’den Büyük Bir Deprem Verecek

Haber: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYIR

Hatay Sosyal Platformlar Birliği, Yenikapı Etkinlik Alanı’nda gerçekleştirilen Hatay Günleri’nde “Olası İstanbul Depremi Bağlamında Hatay’ın deprem sonrası sorunları ve çözümleri” konulu panel düzenledi. Moderatörlüğünü Mimar Osman Güdü’nün yaptığı panele konuşmacı olarak katılan Prof Dr. Şükrü Ersoy, “Bakın deprem batıya doğru bir transfer var bir göç var. Ama ortada bir boş yer var. Marmara Denizi’nde iki gerilimin olduğu ara mutlaka birleşecek. Mutlaka birleşecek ve 7’den büyük bir deprem verecek. Şu alan, sarı alan mutlaka İstanbul Marmara Denizi’ndeki depreminin şu özelliği var. Bir yıl içerisinde iki tane yediden büyük deprem oluşturabilir”

Hatay Sosyal Platformlar Birliği’nin ‘Olası İstanbul Depremi Bağlamında Hatay’ın Deprem sonrası sorunları ve çözümleri’ paneli Yenikapı Etkinlik Alanı’nda yapıldı. Panele Prof Dr. Şükrü Ersoy, Prof Dr. Fuat Ercan Doç Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu ve Prof Dr Mehmet Nuray Aydınoğlu katıldı. Panelin moderatörlüğünü ise mimar Osman Güdü yaptı. Hatay’ın deprem sonrası sorunları ve çözümlerinin konuşulduğu panelde ilk sözü Prof Dr. Şükrü Ersoy aldı. ‘Türkiye’de neden deprem oluyor’ sorusunu cevaplayan Ersoy, Marmara depremine dikkat çekti ve bir yıl içinde 7 den büyük 2 depremin olabileceğini söyledi.  Ersoy, şunları söyledi:

TÜRKİYE’DE NEDEN DEPREM OLUYOR: Tabi zaman zaman Türkiye’nin çeşitli yerlerinde deprem oluyor. Türkiye’de neden deprem oluyor? Bunun bir cevabını verebilmek gerekli. Aslında bu harita çok güzel bir harita. Boyalı alan var görüyorsunuz. İşte batıda İspanya’dan başlayan oradan İtalya üzerinden Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye oradan da İran’a doğru giden renkli bir kısım, hali hazırda bir dağ kuşağı. Biz buna Alp Himalaya Dağı kuşağı diyoruz. Bizim kuzeyimizdeki ve güneyimizdeki kıtalar bizi sıkıştırıyor. Her sene birkaç santim sıkıştırıyor. Bizim ülkemiz de dağ kuşakları boyunca halı gibi kıvrılıyor. Yer kabuğu önce bir kıvrılır sonra da kırılır. O kırıklar boyunca ayrılmalar, ötelenmeler, depremler oluşturur. Henüz bu süreçler bitmediği için bizim ülkemizde ve komşu ülkelerde depremler devam edecek. Yani birinin çıkıp artık ülkemizde deprem olmayacaktır, İstanbul’da deprem olmayacaktır gibi bir söylemi yanlış ve eksik kalır. Çünkü bu nedenle bu süreç devam ettiği için ülkemizde depremler devam edecek.

TÜRKİYE’NİN GEÇİRDİĞİ EN BÜYÜK DEPREM DENİLİYOR: Hatta bizde bildiğimiz en büyük deprem 1939 Erzincan depremiydi. O deprem bizim en büyük depremimiz olarak kabul ediliyordu. Bu depremden sonra işte bu depremin son yüzyılın en büyük depremi olarak ifade edildiğini biliyoruz. Ama yabancı bazı kaynaklarda bu deniyor ki bu deprem yüzyılın değil son iki bin yılda Türkiye’nin geçirdiği en büyük depremdir deniyor. Dolayısıyla bu anlamda da bakmak gerekiyor. Depremin ardından dokuz saat sonra ikinci bir deprem daha oldu. Ama ilk depremin ve ikinci depremin birlikte Kahramanmaraş depremleri olarak adlanmasına ben karşıyım. Bu deprem Hatay ve Maraş depremleri böyle ifade edilmesi gerekir. Şahsen ben bütün sunumlarımda bu ifadeyi kullanıyorum. Bir Hataylı olduğum için değil işin teknik tarafının Hatay’da başladığını bildiğim için bu ifadeyi kullanmak zorundayım. Ölü sayısı 50 bin deniyor. Suriye de var burada,  Suriye’de 10 binin üzerinde ölü var onu da kattığımızda 60. Ama açıklanmayan bir şey var. Nedir o açıklanmayan bir şey? Kayıpların sayısını biliyor muyuz? Kayıpları bilmiyoruz ve kayıpların kuvvetle muhtemel büyük bir çoğunluğu hayatını kaybeden vatandaşlarımız. Dolayısıyla bu sayının resmi sayılardan çok üstünde olduğunu görebiliyoruz. Hataylı olarak biz alışkınız. Tarihsel dönemler içerisinde, bundan büyük depremlerimiz de var. Dünyada on tane en büyük deprem, en ölümlü deprem diye listeleseniz Türkiye’de değil bakın dünyada bir tanesi Hatay’dadır, o kadar etkin büyük depremler var.

TÜRKİYE’DE FAY SAYISI 500’E YAKIN: Şimdi Türkiye’de deprem oluşturabilir fay sayısı beş yüze yakın. Beş buçuktan büyük deprem oluşturabilir, fay sayısı beş yüz. Ama son depremler bize gösterdi ki bu beş yüz değil daha fazla. Çünkü hiç deprem haberi beklemediğimiz yerlerden beş büyüklüğünde beş buçuk büyüklüğünde depremler olmaya başladı. Konya’ya kaçıyor, Konya’da depremler başladı. Dolayısıyla bir şehir efsanesi. Türkiye’de hep derler yüzde 92’si deprem bölgesi. Ben bunu tamamlayayım bu cümlenin üzerini çizeyim. Tüm Türkiye’nin yüzde yüzü deprem bölgesi. Türkiye’de depremden etkilenmeyecek hiçbir yer yok. 2020’de biliyorsunuz İzmir’de yıkımlar oldu, insanlar öldü. Hemen medya onu İzmir depremi diye verdi. İzmir’de bir deprem filan olmadı Sisam’da oldu. Yunan adasında oldu. Geldi İzmir’i yıktı bir de dalga getirdi Tsunami dalgası iki metre yüksekliğinde bir dalga getirdi. Bizde meydana gelen birşey değil Yunan adalarında meydana gelen şey. Demek ki uzaktaki depremler de bir yerleşim yerini etkileyebiliyor. Birazdan Marmara ve İstanbul’a geldiğimizde İstanbul’daki yüksek binaların uzak depremlerden nasıl etkileyebileceğini de ayrıca konuşuruz.

MARMARA BÖLGESİ’NDE 7’DEN BÜYÜK DEPREM OLUŞTURABİLİR: Marmara depremine doğru geliyoruz. Bakın deprem batıya doğru bir transfer var bir göç var. Ama ortada bir boş yer var. Görebiliyor musunuz orayı? Bakın şu haritadan bakalım biz neyi biliyoruz? Şunu biliyoruz. 1912’de Şarköy depremi var 7.4  büyüklüğünde. Bir de İzmit Körfezi’ne kadar gelen 1999 Kocaeli depremini biliyoruz. Şurası ve şu soru işaretlerinin olduğu yerler gerilim bölgesi. Marmara Denizi’nde iki gerilimin olduğu ara mutlaka birleşecek. Mutlaka birleşecek ve 7’den büyük bir deprem verecek. Şu alan, sarı alan mutlaka İstanbul Marmara Denizi’ndeki depreminin şu özelliği var. Bir yıl içerisinde iki tane yediden büyük deprem oluşturabilir. Kocaeli’de bu oldu zaten. Kocaeli, ardından Düzce oldu. Santimetre mertebesinde birbirinin devamıydı. Tarihsel dönem içerisinde bunlar olmuş mu olmuş? Dolayısıyla burada medeniyetler de olduğu için kayıtları iyi tutulduğu Büyük ve şiddetli olduğunu biliyor. Bu bakımdan Marmara Denizi çok önemli. Nüfus potansiyeli çok fazla. Marmara Türkiye’nin üçte biri burada yaşıyor. Konut bakımından 6 milyona yakın bina var. Sadece İstanbul’da iki milyona yakın bina var. Bağımsız bölüm olarak beş milyon bağımsız bölüm var İstanbul’da. Marmara’da ve İstanbul’daki bir deprem İstanbul’un sorunu değil. Türkiye’nin sorunu değil. Dünyada önemli bir sorun yaratabilir. Çünkü kıtalar arası bir köprü. Bu köprünün ortadan kalkması, yıkılması dünyayı etkiler. O bakımdan bu işin şakası yok. Marmara depremine mutlaka bir şeyler yapılmalı.

İSTANBUL’UN GÖKDELENLERİ ÖNEMLİ BİR SINAV VERECEK: İstanbul’un yapı stoğunun önemli kesiminin ruhsatsız. Yenilerde çok gökdelenler filan var İstanbul’da. Gökdelenlerin şöyle bir durumu var. Sadece Marmara depreminden değil uzak depremlerden de etkilenebilir. Yani Bursa’daki Eskişehir’deki uzak depremler karşısında İstanbul’daki gökdelenler sınav verecek. Özellikle dere yataklarının üzerinde yapılmışsa öyle yapılan önemli zararlar verebilecek.

İSTANBUL’UN ANADOLU YAKASI GENEL OLARAK TÜRKİYE’NİN EN SAĞLAM YERİ: İstanbul’un en basit jeoloji haritası bu. Bunun üzerindeki zeminleri söyleyecek olursam Anadolu Yakası genel olarak Türkiye’nin en sağlam yeri. Ama bu çok genel bir söylem. Parsel bazında ada bazında bu işler değişecek. Bina bazında bu işler değişir. Genel olarak Anadolu Yakası çok sağlam olmakla birlikte, Avrupa yakasının Haliç’in kuzeyindeki zemin kayalık zemini. Birinci zamana ait, sağlam bir zemin. Ama yine tekrar söylüyorum, bu orada güvence  altında olduğunuzu göstermez. Yapınızın nasıl olduğuna bağlı olabilir. Mesela burada sarı alanlar gevşek zeminin olduğu, deprem dalgalardan daha çok etkilenebileceği semtleri, ilçeleri gösteriyor. Yani sayacak olursak sarı bölgede Bakırköy, Zeytinburnu, Güngören, Esenler, Bağcılar, Bayrampaşa, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Avcılar, Silivri gibi ilçeler. böyle zemin üzerine. Peki burada ne yapalım? Kaçalım mı? Hayır. Bu zeminin özelliğine göre yapı yapıldığı zaman herhangi bir şey olmaz. Mesela diyelim ki Maslak sağlam bir yer. Orada güvencede misiniz? Bence değilsiniz. Zemin sağlam da yapınız ona uygun mu”

Ersoy’dan sonra söz alan Doç Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu ise UKOME kararlarının önemsenmediğini belirtti. Giritli şunları söyledi:

“ASLINDA YARGIDA BUGÜNKÜ 6 ŞUBAT DEPREMLERİNİ GERİ PALANINDA BESLEDİ: UKOME kararıyla birinci derece ulaşım yolları, afet ulaşım yolları, afet, tahliye yolları belirlendi. UKOME kararları yani büyükşehir belediyesine ait bir kurum UKOME. UKOME kararları tüm kamu kurum ve kuruluşları için bağlayıcıdır. Yani UKOME bir yola birinci derece afet tahliye yolu diyorsa başka bir kurum burada başka bir tasarrufta bulunamaz. Buna rağmen yine belediyenin bir kuruluşu olan İSPARK’lar bu yollar üzerinde park alanları yarattı. Bir sıra onlar, ikinci sıra İSPARK için bekleyenler, üçüncü sıra kendi başına bekleyenler derken bir otopark baskısı bu yollar üzerine geldim. Dolayısıyla aynı kurum içinde bir kurum UKOME kararlarını görmezden gelerek başka bir tasarrufta bulunur hale geldi. Afet toplanma alanları konusu daha da acı. Biliyorsunuz yıllar içerisinde bu alanlar  her ne kadar belirlenmiş ise de zaman içinde buralar tamamen büyük ve kıymetli afet toplanma alanları alışveriş merkezlerine, rezidanslara dönüştü betonlaştı. Bunların bir kısmını aslında yargı kararlarıyla engellemiş olsak da meslek odaları olarak yargı kararlarına rağmen yapılaştılar. Bunlarla ilgili tartışma bölümünde örnekler de verebiliriz. Bütün bunlar da yaşandı. Yani aslında yargıda bugünkü altı Şubat depremlerini geri planını böyle besledi. Yani hukuksuz kararları hayata geçirerek, hayata geçmelerine yol açarak yol vererek bu süreci desteklemiş oldu.

DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE YOKTUR Kİ MEGA PROJE KENDİ ÖZ KAYNAKLARINI YOK ETSİN: Biz işte sosyal konut adı altında burada yukarıda gördüğünüz konutları yaptık kentlerin dışında. Kent merkezlerini boşalttık, tasfiye ettik, yoksulları oradan çıkardık. Tırnak içinde soylulaştırma ben ona varsıllaştırma diyorum. Varsınlaştırma uygulamaları yaptık. Yani yoksulu çıkarıp zengini yerleştirdik kent merkezine. Çok ciddi bir doğal varlık talanını başlattık. Başta 2B alanları. Orman arazileri, orman vasfını kaybetmiş diye tanımlanan alanlardan başlayarak kıyı alanlarından başlayarak tarım ve mera alanlarından başlayarak çok ciddi bir doğa yağmasını, ekoloji kırımını da hayata. Bunun en önemli örneklerinden bir tanesi İstanbul’daki Kanal İstanbul projesidir. İstanbul’un ve belki de Türkiye’nin en büyük rezerv alanı olarak ilan edilen alan yüz otuz milyon metrekare tarım alanını içeren ki 5 milyon metrekaresi mutlak korunması gerekli tarım arazisidir. Su havzalarını yok eden yani dünyanın hiçbir yerinde bir mega proje yoktur ki kendi öz kaynaklarını, doğal kaynaklarını yok ederek geliştirilsin. Kanal İstanbul projesi, İstanbul’un tek başına 24 günlük suyunu karşılayan Sazlıdere Barajı’nı ortadan kaldıran bir projedir. Yani daha şimdiden su fakiri olan İstanbul’da mevcut su kaynağını yok eden. Onun yerine işte Melen’den su getireceğiz diyen başka bir bölgenin de su hakkını gasp eden bir projedir. Orman alanlarını yok eden, kıyı alanlarını yok eden, Karadeniz’in, Marmara’nın niteliğini bozan bir projedir. İstanbul’un üst ölçekli planlarına aykırıdır. Ama bunun gerekçesinde ne vardır? Deprem. Rezerv alan ilanı. İşte İstanbul’un deprem gerçeğiyle, deprem tehdidi altında bekleyen kısımlarını buraya taşıyacağız noktasından çıkmıştır ki bununla uzaktan yakından ilgisi yoktur bu projenin. Tamamen özel parseller üzerinde rezerv olan kamu arazisi olmalı ki gerçekten böyle bir amaca hizmet edebilsin. Özel parseller üzerinde ayrıcalıklı imar hakları getiren bir projeden başkası değildir, bir gayrimenkul projesidir Kanal İstanbul”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir